deneme bonusu veren siteler onwin deneme bonusu bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu

deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

Samsun Eğitim Sen’den Öğretim Yılı değerlendirmesi

Eğitim (Web Sitesi) - Web Sitesi | 16.06.2023 - 12:44, Güncelleme: 16.06.2023 - 12:44 1125+ kez okundu.
 

Samsun Eğitim Sen’den Öğretim Yılı değerlendirmesi

Eğitim Sen Samsun Şubesi Yönetim Kurulu 2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılının sona ermesi nedeniyle bir basın açıklaması yaptı.
Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı ersin Gür’ün yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:   “ 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılının sonunda  eğitim sistemimiz , yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı halinde dönemi tamamlamaktadır. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Eğitimdeki başarısızlık, akademik düzeyde ve eğitime katılım konusunda  uluslararası  değerlendirmelerde de belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.                 Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocuklarının, mülteci çocukların, engelli çocukların, geçici koruma altındaki çocukların, ekonomik zorluk çeken öğrencilerin dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir. Piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedeflemiş, toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri daha da belirgin hale getirmiştir. Bunun sonucunda milyonlarca çocuk ve gencimizin ağırlıklı olarak ekonomik sorunlar nedeniyle eğitime erişim hakkını tam olarak kullanamamaktadır.  “MERKEZİ SINAVLAR ÖĞRENCİLERİMİZİ MUTSUZ,  KAYGILI VE STRESLİ HALE GETİRİYOR.”       Hafta sonu yaklaşık 3,5 milyon öğrencimizin YKS  sınavına girecek olması iktidarın çocuklarımızı ve gençlerimizi merkezi sınavlarla nerelere getirdiğini göstermektedir.  Velilerimiz sınav kapılarında çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlama kaygısıyla  her yıl eğitime daha fazla harcama yaparken,  herkese eşit koşullarda sunulması gereken temel bir insan hakkı, aynı zamanda devredilemez ve vazgeçilemez kamusal bir hak olması gereken eğitim, özelleştirme politikalarıyla parası olanın istediği eğitimi, istediği okulda alabildiği bir kazanç kapısına dönüştürülmüştür. “DEPREMZEDE ÖĞRENCİLERİMİZE EK KONTENJAN AÇILMALI İSTEDİKLERİ OKULA YERLEŞTİRİLMELİDİR”                                                                                                                                            Öğrencilerimiz merkezi sınavların baskısı ve stresi altında, yaşamlarının en üretken ve coşkulu olması gereken bir döneminde mutsuz, kaygılı ve başarısız hisler içinde pek çok sorun yaşamaktadırlar.  Hatta 6 Şubat depreminde evleri yaşamları yıkılan öğrencilerimizin, bu sınavlara aynı koşullarda sokulması onları, yaşadıkları deprem travmasının yanında ikinci defa mağdur etmektedir. Depremzede öğrencilerimize mutlaka ek kontenjan açılmalı istedikleri okullara yerleştirilmelidir. “ÖĞRENCİLERİMİZ EKONOMİK SORUNLAR NEDENİYLE ÖRGÜN EĞİTİME ULAŞAMIYOR”                                           Örgün eğitimin dışına çıkarak, açık liseye ve öğretime  geçen öğrenci sayısı 1 milyon 560 bin ;  Meslek Edindirme Merkezi (MESEM) adıyla okul çağında işyerlerinde çalıştırılan  öğrenci sayısı 1 milyon 250 bin ; okullarla bağlantısı olmayan hiç kayıt yaptırmayan   280 bin,  toplamda üç milyon öğrencimiz  örgün eğitimin dışına çıkmış durumdadır. Kız öğrencilerimizin örgün eğitime katılımı ise daha da düşüktür.  Tüm bu gerçekler ortadayken Milli Eğitim Bakanlığı,  sorunları görünmez kılmaya çalışarak  ya da başarısızlıkları öğretmenlerin sırtına yükleyerek kendisi için bir başarı hikayesi yazmaya çalışmaktadır.               “ÖĞRENCİLERİMİZİN EN TEMEL İHTİYAÇLARI DAHİ KARŞILANMIYOR. “                                     Çok sayıda öğrencimiz okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü bilinmektedir.  Türkiye’de son yıllarda dar gelirlilerin sırtına yüklenen ve  daha da derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada sadece taşımalı eğitim ve anaokullarında yemek verilmesi yeterli olmadığı gibi öğrencilerimiz gıda, giysi, kırtasiye, eğitim araçları ve ulaşım giderleri açısından mutlaka desteklenmelidir.   “ÇEDES PROJESİYLE”  İKTİDAR EĞİTİMİ KENDİ SİYASİ-İDEOLOJİK ARKA BAHÇESİ HALİNE GETİRMEK İSTİYOR  Türkiye’de siyasi iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda, dini kural ve referanslara göre biçimlendirme isteği yetkili konumlardaki kişiler tarafından sıklıkla ifade edilmektedir.  Son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalanmış, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir. İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin, Müftülükler, Gençlik ve Spor bakanlığıyla ÇEDES projesi kapsamında yaptığı protokollerle okullarımıza “manevi danışman” adı altında din görevlileri   görevlendirilmesi bazı illerde başlamıştır. Bir milyon 200 bin  eğitimcinin çalıştığı ve emek harcadığı okullarımızda değerler eğitimi adı altında vakıflarla, cemaatlerle ve müftülüklerle birlikte  yapılan bu uygulamalar ve görevlendirmeler açıkça bilimselliğe laikliğe mesleğimize ve emeğimize yönelik bir saldırı olduğu kadar eğitimi dinselleştirme ve siyasetin arka bahçesi haline getirme projesidir.            Milli Eğitim Bakanlığının görevi çocuk ve gençleri tarikat ve cemaatlerin eline bırakmak değil, insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, temel insan hakları ve çocukların yararını gözetecek,  eleştirel düşünce becerisi kazandırabilecek okul ortamları barınma ve beslenme  ihtiyaçlarının  karşılanmasıdır.           ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU MESLEĞİMİZİN İTİBARINI YERLE BİR ETTİ.           Yıllardır ekonomik, sosyal ve özlük haklarımıza ve geleceğimize yönelik isteklerimiz görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret taleplerimiz hep yok sayılmıştır. Bu da yetmezmiş gibi bir de Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu eğitim emekçilerinin yoğun tepkisine rağmen uygulanmaya başlamıştır.  Öğretmenlik Meslek Kanunu  eğitimcilerin sorunlarını çözeceğine kendisi en büyük sorun haline gelmiştir. Öğretmenlere yönelik farklı ücretlendirme politikası sonucunda iş yerlerimizde huzursuzluk artmış, çalışma barışı bu yasayla  daha da bozulmuştur.                                                                                                         Bu kanun,  İhtiyaç olduğu halde  800 bini aşan ataması yapılmayan öğretmenlerimizin; acımasız bir emek sömürüsüne mahkum edilen binlerce özel sektör öğretmenimizin, asgari ücretin de altında devlet eliyle çalıştırılan ücretli öğretmenlerimizin ve sözleşmeli  öğretmenlerimizin sorunlarını kapsamamaktadır. Bir an önce, ekonomik haklar korunarak eşit işe eşit ücret ilkesiyle eğitimcilerin ücretleri,  en düşük öğretmen maaşının yoksulluk sınırı üzerinde olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.               Haksız hukuksuz bir şekilde hakkında hiçbir yargı kararı olmadan idari kararlarla ve KHK ile mesleklerinden ve öğrencilerinden koparılan öğretmenler bir an önce görevlerine geri dönmelidir. Bilinmelidir ki son arkadaşımızda görevlerine dönene kadar mücadelemiz sürecektir. Eğitim çalışanlarının örgütlenme ve sendikalaşma haklarına yönelik baskılar ve müdahaleler, atamalarda mülakat ve komisyonlar, arşiv ve güvenlik araştırması vb uygulamalara derhal son verilmelidir.  KAMUSAL, LAİK, BİLİMSEL  DEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELEMİZ KESİNTİSİZ ŞEKİLDE  SÜRECEKTİR                                                    Okulların  eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde her geçen gün bilimsellikten uzaklaşılması, eğitimin zaten sorunlu olan yapısının daha da kötüleşmesine neden olmaktadır. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde,  eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik bir eğitim hakkını savunmaya, mücadelemizi kesintisiz bir şekilde  sürdürmeye kararlı olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.  Tüm bu sorunlara  rağmen çocuklarımızın karne sevincini paylaşıyor hiç bir sınavın onlardan daha değerli olmadığını söyleyerek  sınavlarda başarılar ve iyi tatiller diliyoruz .”                                                                                                                                                                                                                                           
Eğitim Sen Samsun Şubesi Yönetim Kurulu 2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılının sona ermesi nedeniyle bir basın açıklaması yaptı.

Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı ersin Gür’ün yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

 

“ 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılının sonunda  eğitim sistemimiz , yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı halinde dönemi tamamlamaktadır. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Eğitimdeki başarısızlık, akademik düzeyde ve eğitime katılım konusunda  uluslararası  değerlendirmelerde de belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

                Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocuklarının, mülteci çocukların, engelli çocukların, geçici koruma altındaki çocukların, ekonomik zorluk çeken öğrencilerin dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir. Piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedeflemiş, toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri daha da belirgin hale getirmiştir. Bunun sonucunda milyonlarca çocuk ve gencimizin ağırlıklı olarak ekonomik sorunlar nedeniyle eğitime erişim hakkını tam olarak kullanamamaktadır. 

“MERKEZİ SINAVLAR ÖĞRENCİLERİMİZİ MUTSUZ,  KAYGILI VE STRESLİ HALE GETİRİYOR.”      

Hafta sonu yaklaşık 3,5 milyon öğrencimizin YKS  sınavına girecek olması iktidarın çocuklarımızı ve gençlerimizi merkezi sınavlarla nerelere getirdiğini göstermektedir.  Velilerimiz sınav kapılarında çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlama kaygısıyla  her yıl eğitime daha fazla harcama yaparken,  herkese eşit koşullarda sunulması gereken temel bir insan hakkı, aynı zamanda devredilemez ve vazgeçilemez kamusal bir hak olması gereken eğitim, özelleştirme politikalarıyla parası olanın istediği eğitimi, istediği okulda alabildiği bir kazanç kapısına dönüştürülmüştür.

“DEPREMZEDE ÖĞRENCİLERİMİZE EK KONTENJAN AÇILMALI İSTEDİKLERİ OKULA YERLEŞTİRİLMELİDİR”                                                                                                                                          

 Öğrencilerimiz merkezi sınavların baskısı ve stresi altında, yaşamlarının en üretken ve coşkulu olması gereken bir döneminde mutsuz, kaygılı ve başarısız hisler içinde pek çok sorun yaşamaktadırlar.  Hatta 6 Şubat depreminde evleri yaşamları yıkılan öğrencilerimizin, bu sınavlara aynı koşullarda sokulması onları, yaşadıkları deprem travmasının yanında ikinci defa mağdur etmektedir. Depremzede öğrencilerimize mutlaka ek kontenjan açılmalı istedikleri okullara yerleştirilmelidir.

“ÖĞRENCİLERİMİZ EKONOMİK SORUNLAR NEDENİYLE ÖRGÜN EĞİTİME ULAŞAMIYOR”                                        

 

Örgün eğitimin dışına çıkarak, açık liseye ve öğretime  geçen öğrenci sayısı 1 milyon 560 bin ;  Meslek Edindirme Merkezi (MESEM) adıyla okul çağında işyerlerinde çalıştırılan  öğrenci sayısı 1 milyon 250 bin ; okullarla bağlantısı olmayan hiç kayıt yaptırmayan   280 bin,  toplamda üç milyon öğrencimiz  örgün eğitimin dışına çıkmış durumdadır. Kız öğrencilerimizin örgün eğitime katılımı ise daha da düşüktür.  Tüm bu gerçekler ortadayken Milli Eğitim Bakanlığı,  sorunları görünmez kılmaya çalışarak  ya da başarısızlıkları öğretmenlerin sırtına yükleyerek kendisi için bir başarı hikayesi yazmaya çalışmaktadır.

            

 “ÖĞRENCİLERİMİZİN EN TEMEL İHTİYAÇLARI DAHİ KARŞILANMIYOR. “                         

           Çok sayıda öğrencimiz okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü bilinmektedir.  Türkiye’de son yıllarda dar gelirlilerin sırtına yüklenen ve  daha da derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada sadece taşımalı eğitim ve anaokullarında yemek verilmesi yeterli olmadığı gibi öğrencilerimiz gıda, giysi, kırtasiye, eğitim araçları ve ulaşım giderleri açısından mutlaka desteklenmelidir.

 

“ÇEDES PROJESİYLE”  İKTİDAR EĞİTİMİ KENDİ SİYASİ-İDEOLOJİK ARKA BAHÇESİ HALİNE GETİRMEK İSTİYOR

 Türkiye’de siyasi iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda, dini kural ve referanslara göre biçimlendirme isteği yetkili konumlardaki kişiler tarafından sıklıkla ifade edilmektedir.  Son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalanmış, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir. İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin, Müftülükler, Gençlik ve Spor bakanlığıyla ÇEDES projesi kapsamında yaptığı protokollerle okullarımıza “manevi danışman” adı altında din görevlileri   görevlendirilmesi bazı illerde başlamıştır. Bir milyon 200 bin  eğitimcinin çalıştığı ve emek harcadığı okullarımızda değerler eğitimi adı altında vakıflarla, cemaatlerle ve müftülüklerle birlikte  yapılan bu uygulamalar ve görevlendirmeler açıkça bilimselliğe laikliğe mesleğimize ve emeğimize yönelik bir saldırı olduğu kadar eğitimi dinselleştirme ve siyasetin arka bahçesi haline getirme projesidir.

           Milli Eğitim Bakanlığının görevi çocuk ve gençleri tarikat ve cemaatlerin eline bırakmak değil, insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, temel insan hakları ve çocukların yararını gözetecek,  eleştirel düşünce becerisi kazandırabilecek okul ortamları barınma ve beslenme  ihtiyaçlarının  karşılanmasıdır.

          ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU MESLEĞİMİZİN İTİBARINI YERLE BİR ETTİ.

         

Yıllardır ekonomik, sosyal ve özlük haklarımıza ve geleceğimize yönelik isteklerimiz görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret taleplerimiz hep yok sayılmıştır. Bu da yetmezmiş gibi bir de Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu eğitim emekçilerinin yoğun tepkisine rağmen uygulanmaya başlamıştır.  Öğretmenlik Meslek Kanunu  eğitimcilerin sorunlarını çözeceğine kendisi en büyük sorun haline gelmiştir. Öğretmenlere yönelik farklı ücretlendirme politikası sonucunda iş yerlerimizde huzursuzluk artmış, çalışma barışı bu yasayla  daha da bozulmuştur.                                                                                              

          Bu kanun,  İhtiyaç olduğu halde  800 bini aşan ataması yapılmayan öğretmenlerimizin; acımasız bir emek sömürüsüne mahkum edilen binlerce özel sektör öğretmenimizin, asgari ücretin de altında devlet eliyle çalıştırılan ücretli öğretmenlerimizin ve sözleşmeli  öğretmenlerimizin sorunlarını kapsamamaktadır. Bir an önce, ekonomik haklar korunarak eşit işe eşit ücret ilkesiyle eğitimcilerin ücretleri,  en düşük öğretmen maaşının yoksulluk sınırı üzerinde olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.  

            Haksız hukuksuz bir şekilde hakkında hiçbir yargı kararı olmadan idari kararlarla ve KHK ile mesleklerinden ve öğrencilerinden koparılan öğretmenler bir an önce görevlerine geri dönmelidir. Bilinmelidir ki son arkadaşımızda görevlerine dönene kadar mücadelemiz sürecektir. Eğitim çalışanlarının örgütlenme ve sendikalaşma haklarına yönelik baskılar ve müdahaleler, atamalarda mülakat ve komisyonlar, arşiv ve güvenlik araştırması vb uygulamalara derhal son verilmelidir.

 KAMUSAL, LAİK, BİLİMSEL  DEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELEMİZ KESİNTİSİZ ŞEKİLDE  SÜRECEKTİR                                                   

Okulların  eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde her geçen gün bilimsellikten uzaklaşılması, eğitimin zaten sorunlu olan yapısının daha da kötüleşmesine neden olmaktadır.

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde,  eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik bir eğitim hakkını savunmaya, mücadelemizi kesintisiz bir şekilde  sürdürmeye kararlı olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.  Tüm bu sorunlara  rağmen çocuklarımızın karne sevincini paylaşıyor hiç bir sınavın onlardan daha değerli olmadığını söyleyerek  sınavlarda başarılar ve iyi tatiller diliyoruz .”                                                                                                                                                                                                                                         

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karadenizhayat.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.