BES’ten Yargı Paketi ve Diyarbakır’daki Kadın Cinayetine tepki
BES’ten Yargı Paketi ve Diyarbakır’daki Kadın Cinayetine tepki
BES (Büro Emekçileri Sendikası) Samsun Şube Kadın Sekreteri Emine Boyraz, Yargı paketi ve Diyarbakır’da işlenen kadın cinayetine sert tepki gösterdi.
Yargı paketi ve cinayet ile ilgili olarak bir basın açıklaması yapan Emine Boyraz açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “11.Yargı Paketi kapsamında cezaevinden tahliye edilen Okay Gür, Diyarbakır’da dini nikâhlı eşi Rojda Yakışıklı’yı boğarak öldürdü.
Bu cinayet, infaz düzenlemeleriyle tahliye edilen erkeklerin, kadınlar açısından nasıl ciddi bir yaşam riski oluşturduğunu acı biçimde gözler önüne serdi. Olay, “hukuki düzenleme” olarak sunulan kararların, toplumsal sonuçları hesaplanmadığında kadınlar için ölümcül olabildiğini bir kez daha gösterdi. Bu cinayet sadece bir bireyin suçu değil, toplumsal bir güvensizlik dalgası yarattı. Kadınlar için “ev” bir kez daha en güvensiz yer olarak hatırlandı. “Tahliye” kavramı, kadınlar açısından korku ve endişe ile anılır hâle geldi.
Devletin “koruma” sorumluluğu, kamuoyunda ciddi biçimde sorgulanmaya başlandı. Kadınların adalete olan inancı bir kez daha zedelendi. Toplumun geniş kesimlerinde şu soru yankılandı: “Bir erkek özgürlüğüne kavuşurken, bir kadın neden hayatını kaybediyor?” Bu cinayet, toplumsal cinsiyet körü politikaların nasıl ölümle sonuçlanabildiğinin somut bir örneğidir. Hukuk tarafsız değildir; etkileri cinsiyetlidir. Kağıt üzerinde “eşit” görünen infaz düzenlemeleri, erkek şiddeti gerçeğini hesaba katmadığında, kadınlar için doğrudan bir risk üretir.
Şiddet faillerinin erken tahliyesi: Erkeklere “yeniden deneme” cesareti verirken, Kadınları sürekli tehdit altında yaşamaya zorlamaktadır. Kadınlar politik kararların öznesi değil, sonucu hâline getiriliyor. Yargı paketleri hazırlanırken; Kadın örgütlerinin görüşleri alınmıyor, Şiddet riski değerlendirmeleri yapılmıyor, Koruma mekanizmaları güçlendirilmiyor. Sonuçta: Bir politika kararı, bir kadının yaşamına mal oluyor. Bu bir tahliye değil; devlet eliyle göz göre göre yaratılmış bir riskti. “Erkeklere ikinci bir şans tanınırken, kadınlara yaşama hakkı tanınmadı.”
“Her Fail Bir İnfazdır; Türkiye’de Kadına Şiddet ve Cinayetler”
Türkiye’de kadına yönelik şiddet artık münferit olayların çok ötesine geçmiş, yıllardır sistematik hâle gelen derin bir toplumsal krizdir. Son yılların verileri, bu krizin sadece artmadığını, aynı zamanda en ölümcül noktaya doğru tırmandığını haykırıyor.
2024 yılı, kadın cinayetleri açısından kayıtlardaki en kanlı yıl oldu
We Will Stop Femicide (Kadın Cinayetlerini Durduracağız) Platformu’nun verilerine göre: 2024’te en az 394 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu, tarihteki en yüksek sayıdır. 2023’te kaydedilen femicide sayısı ise 315 idi. 2022–2024 arasında femicide sayısı yüksek seyretti ve 2024 rakamıyla bir kez daha rekor tazelendi. Bu rakamlarda gizlenen, sadece sayı değil; her bir kadın evinde, sığınığında, sokakta, yakın erkek ilişkisi içinde öldürülmüş olmasıdır.
Sıradanlaştırılmış şiddet
Veriler gösteriyor ki: Kadınların çoğu eş, eski eş, baba, kardeş veya sevgili gibi yakın erkeklerce öldürülüyor. Kadınların büyük çoğunluğu öldürüldüğü yerde “ev” olarak ifade edilen yerde hayattan kopuyor. Bu gerçek, “özel alan” diye adlandırdığımız yuvanın aslında tam da güvenlik boşluğu olduğunun kanıtıdır.
Toplumsal nedenler
Türkiye’de kadına yönelik şiddeti artıran faktörler yalnızca bireysel yabancılaşma değil. Devlet politikaları ve hukuki uygulamalar, kadınları korumakta yetersiz bulunuyor. 2021’de Türkiye’nin çekildiği İstanbul Sözleşmesi, yalnızca sözleşmedeki bir maddeler bütünü değildi; bu sözleşme aynı zamanda önleme, koruma ve faillerin cezalandırılmasını zorunlu kılan uluslararası bir yükümlülüktü. Sığınaklardan eğitime, koruma mekanizmalarından yasal uygulamalara kadar sistematik eksiklikler şiddet zincirini kırmak yerine güçlendirmiştir.
Şiddet, haber olmaktan çok sıradanlaşan bir gündem hâline geliyor. Her gün bir kadının adıyla başlayan haberlerde, artık: “Bir kadın daha öldürüldü”, “Erkek şiddeti bir can daha aldı” gibi başlıklar, sadece rakamlardan ibaret olmayan bir gerçekle yüzleşmemizi zorunlu kılıyor. Kadın bedeni, cezasızlıkla, normalleşen şiddetin önünde korumasız bırakıldı. Her femicide sayısı tek tek değil, belki binlerce defa işlenen hatanın toplamıdır. Bir kadını öldürmek, sadece bir cinayet değil, o kadının geleceğini, umutlarını, varoluşunu sona erdirmektir. Bu cümle sadece yazılı bir slogan değildir; Türkiye’de evde, sokakta, işte, okulda tekrarlanan bir trajedinin özüdür.
2024’te öldürülen kadın sayısı rekor kırdı
Devlet yetkililerinin verileri ile kadın örgütlerinin verileri arasında çelişkiler var; bu da şiddetin ne kadar gizlenmeye çalışıldığını da gösteriyor. Sığınak eksikliği ve koruma mekanizmalarının yetersizliği, bu şiddeti daha da besliyor. Bu bir kadın sorunu değildir. Bu, toplumsal bir adalet sorunudur. Kadına yönelik şiddet sadece rakamlarla ölçülen bir vaka değildir. Her bir kadın, hayatı yarım kalan bir hikâye, her bir can, sessiz kalındıkça çoğalan bir acıdır.
Türkiye, bu tablonun fotoğrafını değiştirmek istiyorsa sadece cezayı ağırlaştırmak yetmez; zihniyet devrimi, toplumsal dönüşüm ve devlet-politika eşgüdümü şarttır. Ve unutmayalım: Bir kadın öldürüldüğünde, toplumun vicdanı yaralanır; Bir kadın kurtarıldığında, toplumun geleceği kazanır.”

Samsun HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

