Doktorlardan Hükümetin Sağlık Politikalarına sert tepki!
Doktorlardan Hükümetin Sağlık Politikalarına sert tepki!
Samsun Tabip Odası ve hekimler 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle Atatürk Anıtı’na çelenk koydu.
Samsun Tabip Odası Başkanı Dr. Sema Aydoğdu, Hükümetin sağlık politikaları nedeniyle ülke genelinde sağlık alanında sağlık çalışanları ve vatandaşların yaşadığı sıkıntıları dile getirdi.
Dr. Sema Aydoğdu burada yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:
“ 14 Mart 1919’da Tıbbiye öğrencisi Hikmet Boran’ın önderliğinde toplanan tıp öğrencileri İstanbul’un işgalini protesto ederler. Bir özgürlük ve bağımsızlık hareketi olan 14 Mart, o günün anısına ülkemizde Tıp Bayramı olarak kutlanır.
Üzülerek ifade ediyoruz: Gerek sağlık sisteminde çığ gibi büyüyen sorunlar, gerekse ülkemizin sosyoekonomik koşulları nedeniyle bayram havasından çok uzaktayız…
Her yıl olduğu gibi bu 14 Mart’ta da Tıbbiyelilerin halkına duydukları sorumluluk duygusuyla hareket ediyoruz. Halktan ve emekten yana “Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün” parolasıyla sorunlarımıza dikkat çekiyor, çözüm önerilerimizi paylaşıyoruz.
Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık yalnızca hastalığın ve sakatlığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden “tam iyilik” durumudur. Bu “tam iyilik” kavramı, insan sağlığının toplumsal, ekonomik ve politik koşullarla ilişkisine işaret eder.
Ülkemizde “tam iyilik” halinden söz etmek olanaksız!
2003 yılında uygulanmaya başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle sağlık sistemi yangın yeri... Bu programla birlikte, kamu tarafından karşılanan bir hak olmaktan çıkarılan sağlık, bir grup azınlığın para kazanma aracı haline getirilmiş ve “yenidoğan çetesi” skandalında gördüğümüz üzere sağlıkta çeteleşme hız kazanmıştır.
Türkiye’de sağlık ortamının üçte biri özel sektörün kontrolündedir. Özel sektör kamu kaynaklarıyla büyümüş, kamu sağlık kuruluşları işletmelere dönüştürülmüş, şehir hastanelerinde olduğu üzere şirketler sağlık yönetiminde söz sahibi olmaya başlamış, hizmet sunumu piyasanın insafına terk edilmiştir.
2002’den 2023 yılına kadar geçen sürede kamudaki yatak sayısı 1,3 kat, başvuru 3 kat, ameliyat sayısı 3 kat artmışken; özel sektörde yatak sayısı 4,5 kat, başvuru 8 kat, ameliyat sayısı 7 kat artmıştır.
Özel hastane patronlarını ihya eden, kamuyu ikinci plana atan bu tablo, biz sağlık emekçilerinin değil, Sağlık Bakanlığının ve şirketlerin eseridir. Dilerseniz eserinizi yakından inceleyelim:
Sağlıkta şiddet ve mobbing sona ermiyor!
Beyaz Kod sistemi kurulduğundan bu yana en az 122 bin şiddet bildirimi yapıldı. Şifa dağıtması gereken sağlık kurumlarından her gün kavga, darp, silahlı çatışma haberleri geliyor. Tüm basamaklarda şiddet kol geziyor ancak hukuki bakımdan caydırıcı, somut önlemler alınmıyor. Şiddet verileri kamuoyuyla paylaşılmıyor. Bir başka şiddet türü olan mobbing ise sağlık çalışanlarını tükenmişliğe itiyor ve yaşam enerjilerini emiyor.
Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetleri yine unutuldu!
Halk sağlığının temeli birinci basamaktır. Birinci basamak sağlık hizmetleri yalnızca hastalıkla mücadele etmez, hastalığa neden olan etkenleri tespit eder, sağlığın korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır. Bu nedenle birinci basamağa kaynak ayrılması yaşamsal önemdedir. Ne var ki, Sağlık Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesinde tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yüzde 72’yi bulurken, kaynağın yalnızca yüzde 28’i birinci basamak korucu sağlık hizmetlerine ayrıldı. Birinci basamağa yetersiz kaynak ayırılması daha çok hastalık, sağlık kurumlarına daha çok başvuru, sağlık sistemine daha çok yük demektir.
Aile Sağlığı Merkezi çalışanları keyfi yönetmeliklerin esiri oldu!
Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanları zorlu koşullarda çalışırken, Sağlık Bakanlığı Aile Hekimlerinin mesleki özerkliğini yok eden, sağlık emekçilerinin iş ve gelir güvencesini ortadan kaldıran “eziyet” yönetmelikleriyle birinci basamağı tümden istikrarsızlaştırdı. Bilimden uzak, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının aile hekimliklerinde mesai dışında paralı olarak yapılmasının önü açıldı. Tüm eylemlerimize karşın birinci basamağı piyasa mantığıyla, performansa dayalı ve bilimsellikten uzak bir şekilde yönetmekte ısrarcılar…
Sağlık sisteminin yılda 1 milyara yakın hekime başvuruyu kaldırması olanaksızdır!
Ülkemize kişi başı hekime başvuru ortalaması yılda 11,4! Bir kişinin yılda 11 kez bir sağlık kurumuna başvurması, tanı ve tedavi süreçlerinin uzamasının işareti olduğu kadar, sağlık politikalarındaki başarısızlığın da ifadesidir. 2002 yılında tüm basamaklarda hekime başvuru 209 milyonken, 2023 yılında 973 milyon 519 bini geçti. Sağlık sistemindeki bu yükün ağır sonuçlarını her gün işyerlerimizde görüyoruz. Ne var ki, Bakanlık kışkırtılmış sağlık talebini kontrol altına almak yerine 2025 yılında 11,9’a, 2026 yılında 12,2’ye, 2027 yılında 12,6’ya çıkarmayı hedefliyor.
5 dakikada muayene olmaz!
Hekime başvuru sayılarındaki olağandışı artış sistemi kilitliyor. Muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekiyor, bazı branşlarda randevu krizine neden oluyor. Sağlık çalışanlarını daha fazla, daha esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatmayla bu sorunları çözme girişimleri ise yeni sorunlara yol açıyor. Bizleri hastalarla karşı karşıya bırakıyor.
Asistan Hekimler tükeniyor!
Asistan hekimler, eğitim kurumlarının neredeyse tamamında temel haklara aykırı olarak çalıştırılıyor; her basamakta sağlık hizmetinin sürdürülmesi için “işgücü yığını” olarak görülüyor. Nitelikli tıp eğitimine erişimleri her geçen gün daha da zorlaşan asistan hekimler mobbinge ve angaryaya maruz kalıyor.
Sağlık emek gücünün planlanışında kamucu anlayış terk edildi!
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla uygulanmaya başlanan toplam kalite yönetimi, maliyet verimliliği ve performans ödemeleri sağlığı ticarileştirdiği ölçüde, otoriter çalışma rejiminin de gelişmesine yol açtı. Hekimlerin yaptıkları iş üzerindeki inisiyatifleri ve söz hakları sınırlandırıldı. Tüm sağlık kurumlarında uygulanan performans ve taşeronlaştırma modelleriyle istihdamda ve ücrette güvencesizlik ve esneklik kalıcılaştırıldı.
Emekli hekimler açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyor!
Emeklilerin ve emekli hekimlerin geçinmeleri adeta bir mucize! Sosyal Güvenlik Kurumunun 2024 verilerine göre yaklaşık 18 milyon emeklinin yaklaşık 2 milyonu sosyal güvenlik destek primiyle çalışmayı sürdürüyor. Yıllarını mesleğe adayan her 4 hekimden 3’ü emekli olduktan sonra geçinebilmek için çalışmaya devam ediyor. Emekli hekimlerin önemli bölümü özel hastanelerde veya ortak sağlık güvenlik birimlerinde güvencesiz koşullarda düşük ücretlerle çalışıyor.
Hizmet sunumundan tıp eğitimine, sağlığın finansmanından emekliliğe kadar sorunlarımız saymakla bitmiyor. Sağlıkta Dönüşüm Programında ısrar eden, sağlık çalışanlarını görmezden gelen bu anlayışın sorunlarımızı çözeceğini düşünmüyoruz. Bu nedenle 14 Mart Tıp Bayramı’nda “Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün” demek için; kamucu, eşit, ücretsiz ve nitelikli bir sağlık sistemi için G(ö)REVDEYİZ!
Hekimler olarak “Başka Bir Sağlık Sistemi” taleplerimizi bir kez daha yineliyoruz:
-
Şiddetten arındırılmış güvenli çalışma ortamları için hareket geçilmelidir. TTB’nin hazırladığı Sağlıkta Şiddet Yasası derhal çıkarılmalıdır.
-
Sağlık kurumlarını işletme gibi gören anlayışa son verilmeli; toplam kalite yöntemi, maliyet hesapları ve performans sistemi terk edilmelidir.
-
Emekliliğe yansıyan tek kalemde maaş verilmelidir. Emekli hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının maaşları yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır.
-
Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışanların vergi kesintisi yüzde 15’i geçmemelidir.
-
Etkin, ücretsiz, erişilebilir sevk zinciri modeli yaşama geçirilmelidir. Birinci basamak üzerinden sevk zinciri koşullarına uydukları ölçüde bütün yurttaşların tanı ve tedavileri sosyal güvenlik kapsamında olmalıdır. Bu modelin uygulanabilmesi için aile hekimi başına düşen nüfus 2.500’ü geçmemelidir.
-
Hastalıkları tedavi edici değil, sağlığı koruyucu anlayış önceliklendirilmelidir. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay artırılmalıdır.
-
Başta HPV ve grip aşıları olmak üzere tüm aşılar ücretsiz olmalı ve ulusal aşılama programına alınmalıdır.
-
Tıpta uzmanlık eğitimi ve uzmanlık öğrenci sayısı ülke gerçekleri ve eğitimin niteliği gözetilerek yapılmalıdır. Tıp fakültesi enflasyonuna son verilmelidir.
-
Sağlık finansmanı genel vergilerle oluşan genel bütçe sistemi olmalıdır. Hizmet sunumu ve finansman tek elde toplanmalıdır.
-
Şehir hastaneleri için yapılan sözleşmeler feshedilmeli, kira ve hizmet bedeli ödemeleri sonlandırılmalıdır. Şirketlere herhangi bir ödeme yapılmadan şehir hastaneleri kamulaştırılmalıdır.
-
150 milyon başvurunun gerçekleştiği acil servisler, acil hizmetleri kesintiye uğratan poliklinik hizmetlerinden (yeşil alan) arındırılmalıdır.
-
Muayene süreleri Dünya Sağlık Örgütü tarafından da belirtildiği üzere en az 15-20 dakika olmalıdır.
-
Sağlık hizmetinin sunumunda, merkezi ve bölgesel kaynakların paylaşımında eşit, adil ve hakkaniyetli olunmalıdır.
-
Sağlık çalışanlarının başta yemek, dinlenme, kreş gereksinimleri olmak üzere çalışma koşulları düzenlenmeli ve iyileştirilmelidir.
-
Sağlığa ayrılan kaynağın denetlenmesinde sağlık çalışanları etkin olarak yer almalı; hizmeti yöneten, hizmeti veren ve hizmeti alanların birbirlerini denetleyebileceği bir model oluşturulmalıdır.
-
Özel sağlık sektörüne ve sağlık alanında etkinlik gösteren şirketlere kamu bütçesinden sağlanan kaynak transferi durdurulmalıdır. Kamu kaynakları, kamu kurumlarının güçlendirilmesi için kullanılmalıdır. Kontrolsüz büyüyen özel sağlık sektörü üzerindeki denetim artırılmalıdır.
Samsun HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.